Anadolu toprakları tarih boyunca pek çok milletin bir arada barış ve huzur içinde yaşadığı bir bölge olmuştur. Özellikle Osmanlı’nın bu konudaki hassasiyeti ve adaletli yönetim sistemi sayesinde pek çok farklı etnik grup barış içinde bu topraklarda yaşamış hatta aynı saflarda savaşmışlardır.
Ancak son yıllarda PKK terörünün tekrar ortaya çıkması ve ülke gündeminde etnik konuların hararetli bir şekilde tartışılmaya başlaması, Türk Milleti’nin tarihten gelen ve ırk, din ve dil ayrımına kesinlikle dayanmayan birlik ve beraberlik anlayışına zarar vermektedir. Zaten gündeme gelen bu konu tamamen suni bir konudur. Çünkü Türkiye’de etnik bir sorun yoktur. Din, dil, ırk ayrımı tarihte olduğu gibi bugün de söz konusu değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nda yüzyıllardır, Türkiye Cumhuriyeti’nde 80 yıldır kürdü, lazı, çerkezi, yahudisi huzur içinde yaşamış ve yaşamaya devam etmektedir. Bu milletlerden olan insanların hiçbiri bir devlet kurma ya da ülkemizi bölme amacında olmamışlardır.
Bu nedenle terör örgütü PKK’nın bazı Kürt vatandaşlarımızı da aldatıp arkasına alarak Güneydoğu’da çeşitli habis faaliyetlerde bulunmasının sebebi gerçekte etnik temele dayanmamaktadır. Çünkü sorun etnik değil, ideolojiktir. Güneydoğu’da yaşanan bölünmenin tek bir nedeni vardır, o da komünizmdir. PKK’nın ideolojisi komünizm ve sosyalizm üzerine kurulmuştur. PKK’nın ayrı bir toprak parçası talep edip bu yönde faaliyetlerde bulunmasının da temelinde komünizmi yaşatma isteği bulunmaktadır. Çünkü bu ideoloji demokrasinin yaşandığı bir ülkede hayata geçirilemez. Komünizm, zor ve baskıya dayalı rejimini uygulamak için bağımsız ve izole bir toprak parçası üzerinde, tamamen kendi hâkimiyetini kurmaya ihtiyaç duyar.
İşte bu gerçek PKK’nın yıllar boyunca Güneydoğu bölgesini Türkiye’den ayırarak kendine bağlı özerk bir bölge haline getirmeye çalışmasının temel nedenidir. Nitekim komünizmin girdiği ve bir rejim olarak uygulandığı tüm ülkelerde bölünme kaçınılmaz olmuştur. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Bu bölünmede hiçbir zaman etnik unsurlar rol oynamamış, sadece komünist ideoloji ön plana çıkmıştır. Bilindiği gibi Kore, Almanya ve Çin de komünist ideolojinin bir sonucu olarak bölünmüşlerdir. Bu ülkelerde farklı etnik kökenlerin varlığı gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak Kore, Güney ve Kuzey Kore, Almanya, Doğu ve Batı Almanya ve Çin de Milliyetçi ve Komünist Çin olarak gerek toplumsal anlamda gerekse de toprak olarak bölünmüşlerdir. Komünistler her devirde kendi ideolojilerini yaşatabilmek için bölücülük yaparak karışıklık çıkarmaktan geri kalmamış, ayrı bir toprak, ayrı bir ülke elde etmek amacıyla silahlı mücadeleye girmişlerdir.
Komünizmi, faaliyetleri ve amacı bakımından bir tümöre benzetebiliriz. İlk tümör dokudaki hücrelerden biridir. Sonra uygun ortamda birden bu tümör bölünmeye ve çoğalmaya başlar. Kendini yaşatabilmek için bağımsız bir şekilde hareket etmek ister. İşte komünist terör örgütü de sözünü ettiğimiz tümör gibi uygun ortamı bulduğunda hemen kendine yandaşlar bulmaya, yayılmaya ve ortaya çıktığı bölgeyi kendine bağlı kılmaya çalışır. Ülkeyi bölmek ve bağımsız bir toprak elde etmeyi ister.
Terör örgütünü durdurmak ve ülke genelinde toplumsal birlik ve beraberliği sağlamak için öncelikli olarak terörü besleyen komünizmin temeli olan Darwinizmin fikri olarak çürütülmesi gereklidir. Güneydoğu bölgesinde yapılan Darwinist propagandalar, hastalıklı bünyeye yeni kanserli hücrelerin katılması gibi, yeni militanlar ve destekçiler kazandırmaktadır. Bu propagandada, insanın hayvandan türemiş bir canlı olduğu yalanı anlatılır. Böyle bir aldatmacayla eğitilen bir kimse ise, insanları aynı doğadaki canlılar gibi sorumsuz ve başıboş görür. Bu bakış açısıyla hayatın kökenini değerlendiren biri kendisini; tesadüfen dünyaya gelmiş ve yaşaması için savaşması gereken biri olarak görür. İnsanlar arasında tıpkı hayvanlarda olduğu gibi amansız bir yaşam mücadelesi olması gerektiği safsatası ile hareket edildiğinde ise çatışma ve masum insanları öldürmek son derece doğal karşılanır.
Bu gerçeklerden hareketle, Darwinizm’in varlığı ve propagandasının yapılması PKK’yı daima besler ve büyütür. Darwinizm’in yayılması PKK için yeni insan kaynağı demektir. Bu yüzden Darwinizm ile yapılan her türlü propaganda doğrudan terör örgütünü fikri anlamda güçlendirip, beslemektedir. Darwinizm’i destekleyip, propagandasını yapmakla PKK’ya asker ve silah yardımı yapmak arasında hiçbir fark yoktur. Şu unutulmamalıdır ki, PKK’nın mücadeleye başladığı 1980’li yıllarda doğan bebekler Darwinizm’in beslediği komünist ideoloji ile uyuşturulup, kandırılıp, bugün PKK saflarında mücadele eden birer militan haline gelmişlerdir. Terör örgütünün şu anki silahlı birliklerinin çoğu o yıllarda doğan çocuklardır. Eğer Darwinizm söz konusu olan yıllarda ortadan kaldırılsaydı komünizm tamamen çürütülmüş olacaktı, bu sapkın ideoloji de sonraki nesillere aktarılamayacaktı. Dolayısıyla ideolojisi olmayan bir örgütün kendine yandaş toplaması ve faaliyet göstermesi mümkün olamayacağından PKK da kısa zamanda yok olup gidecekti.
Bu nedenlerden ötürü Güneydoğudaki olayları etnik açıdan değerlendirmek doğru değildir. Ortada bir sorun vardır; bu, komünist ideolojiye dayalı bir sistem kurmak için Türkiye’den, gerek silahlı mücadele ile gerekse de politik yollar aracılığıyla toprak kazanabilme sorunudur. Bu ise hiç bir zaman gerçekleşmeyecek bir ütopyadır.